![Yüzlerce salname tradisyon Türk kahvesi Ege’nin hakkında yakasında da sohbetlerin 'baş tacı'](https://www.megahaber79.com/files/uploads/news/default/yuzlerce-yillik-gelenek-turk-kahvesi-egenin-karsi-yakasinda-da-sohbetlerin-bas-taci.webp)
Atina
Her sene 1 Ekim'de "Dünya Kahve Günü" kapsamında kahve tüketimini heveslendirme kılmak ve bu kültürün zenginliğini ayrımlı ülkelerdeki kişilere aksettirmek düşüncesince etkinlikler düzenleniyor. Kahve yetiştiricilerine dayanak noktası maksadı da haiz etkinlikler, ayrımlı coğrafyaların halkları ortada kültürel etkileşimin artmasına da asistan oluyor.
Yunanistan’da "Yunan kahvesi" kendisine bilinen, cezvede, dar boğaz ateşte, bereketli köpüklenen halde pişirilen Türk kahvesi, asırlardır Anadolu’dan Balkanlar'a denli uzanan açık müşterek coğrafyada günce rutinlerin ayrılmaz müşterek parçası konumunda.
Kahvenin kokusu, İstanbul’dan Atina’ya göçen İstanbullu Rumların dip kendisine yaşamış olduğu Palaio Faliro semtindeki kafelerde de yoğunlaştırılmış pıtrak duyuluyor.
İstanbul'un Kadıköy ilçesindeki Moda semtinden 1990’da Palaio Faliro’ya taşınan Stavros Kaloyannis ve Lena Kaloyannis çifti, Türk kahvesinin tadını da "İstanbul'u hatırlatan" kokusunu da unutamayanlardan.
Stavros Kaloyannis, AA muhabirine İstanbul’daki evlerinde güne sabahleyin kahvesi ile başladıklarını, Moda’da, Emirgan’da içtikleri kahvenin kokusunu hala unutamadıklarını anlattı.
"Kahvenin makbulü kaymaklısıydı"
“Ya sobanın dair koyardık cezveyi ve ya mangalda küllerin içine. Söylediklerine uyarınca en dobra kahve közde pişen kahveydi, kaymaklı da olurdu. Kahvenin makbulü de kaymaklısıydı.” diyen Kaloyannis, kahvenin o fasıl toplumsallaşma düşüncesince de ehemmiyetli müşterek taşıt olduğuna dikkati çekti.
Kaloyannis, Türk kahvesinin kendileri düşüncesince günce yaşamın ayrılmaz müşterek parçası bulunduğunun altını çizerek, şunları tabir etti:
"Hem evde hem kahvelerde, Moda’daki çay bahçesinde, Emirgan’da kahve içerdik. Annem, dedem baştan sona kahve içerlerdi. Kulüplere giderdik, cemiyetlere giderdik. Orada müşterek tavla oynardık, kahvesine. Kahve içerdik. Hanımlar birbirlerini kahveye çağırma ederlerdi, fala bakarlardı. Başka müşterek güzelliği vardı o kahvenin, değişik romantikti. Bir defa değme tün ezanı özellikle kadınlar, kapının önüne çıkarlardı mahallerde, hepsinin ellerinde kahve olurdu. Yanında ihtimal müşterek bisküvi falanca vardı. Onlar da otururlardı, sohbetlerini yaparlardı."
"Bir fincan kahvenin kırk sene hatırı vardır." atasözünü anımsatan Kaloyannis, müşterek fasıl İstanbul’da baş başa kahve içtiği arkadaşlarını da özlemle andığının altını çizdi.
Kaloyannis, askerliğini redif zabit kendisine yaptığını aktararak, "Anadolu'da, orada güçlü bana ağırlama edilen kahvelerin keyfi ve hatırı, o ihvan halen aklımda." dedi.